Öncelikle bu yazıyı okuyan herkese kucak dolusu sevgiler ve saygılar göndüriyorum. Blog dünyası için çok yeniyim bu benim ilk yazım. Daha önce aynı yerde çalışma fırsatı bulduğum canım kadar çok sevdiğim biricit arkadaşımın önerisiyle blog yazmaya başlıyorum. İnşallah biricitin sayesinde yağan kar tanelerini sizlerin sayesinde büyük bir çığa dönüştürebiliriz. Burada dönem dönem anılarımı dönem dönem içimden geleni dönem dönem ise tamamiyle zihnimde oluşturduğum kısa hikayeleri paylaşacağım. Katılım gösterip yazılarımı okumak için vakit ayıracak tüm herkese şimdiden teşekkür ederim.
Çok soğuk bir gecenin ardından başlayan yağmur maria için ölümden beterdi. Küçük çelimsiz bir kız çocuğuydu maria.12 yaşlarındaydı ancak zayıflıktan daha küçük görünüyordu. Üstündeki yırtılmış bir hırkası ve bi çok yerinden delinmiş pantolonu dışında birşeyi yoktu. Lepiska gibi saçları uzun zamandır yıkanamadığından artık çözülemiyordu. Herşey 1 sene önce olmuştu. Maria ve babası Paul Polonya'nın şirin bir köyünde yaşıyordu. Paul postanede gişe görevlisi olarak çalışmaktaydı Maria ise okuluna devam ediyordu. Tek katlı bahçeli evlerinde huzurlu bir yaşamları vardı. Paul eşini yıllar önce kaybetmişti ancak Maria üvey anne istemediği için evlenmemiş hayatını kızına adamıştı. Yaklaşık 40 yaşlarında hafif göbekli alnı açık bir adamı Paul. O gün her günki gibi Paul kızını okuluna bıraktı ve işine gitmek üzere yanından ayrıldı.
Maria okulun içine girmek üzereyken el sallamak için kızına bakan Paul hızla gelen aracın çarpmasıyla savruldu.
Maria donmuş kalmıştı. Elindeki kitabı yere düşürdü
Maria. Tek bir damla minicik yanağından aşağıya düştü. "Baba" diyebildi sadece.
Marianın son cümlesi de bu oldu. O olaydan sonra bir daha konuşmadı. Okula da gitmedi. Sadece düşünüyordu. Küçücük elleriyle Tanrıya dua eder gibi bakıyordu sadece. Kendini suçluyor gibiydi. O günden sonra dışarda parkta yatıyor sessizce ama hep derin ağlamaları oluyordu. İşte o
Maria bugün soğuk bir aralık gecesinde yağan yağmura esen rüzgara rağmen kartonlardan oluşan evinden hafif bir tebessümle çıktı. Yağmur şiddetini arttırdıkça küçük kızın adımları daha zorlaşmaktaydı. Yağmur damlaları sanki birer su damlası değil uzun ve keskin birer kılıçtı. Her biri saplanıyordu bedenine. Buna rağmen
Maria yılmadı yola devam ediyordu. Aslında çok uzak değildi gitmesi gereken yer. Gerek yağmur gerekse açlık minicik bedenin oraya ulaşmasını engelliyordu. Bir anda çıkan güçlü rüzgar
Maria yı yere düşürmüştü. Zaten ıslanmış olan bedeni şimdi tamamen ıslaktı. Kurutacak bir yeri de yoktu zamanı da. Durmadı Maria. Hırkasının cebine baktı orda olmasını istediği şey yerinde olduğunu görünce adımlarını hızlandırdı. Hava kapkaraydı gök delinmişçesine yağmur yağıyordu . Ürkek bedeni daha fazla dayanamadı dizleri üstüne çöktü
Maria. Ama kalkmalıydı devam etmeliydi. Kalktı biraz sendeledi ama yola devam etti. Ve nihayet hedefine ulaşmış olmanın keyfiyle yüzünde yarım bir tebessüm belirdi. Babası Paul'un mezarına ulaşmıştı. Bakışlarında artık bir güven vardı. O korkan ürkek kız gitmiş bir anda cesur ve gözleri parıldayan bir kız gelmişti. O günden sonra ilk kez cümleler döküldü." Babacığım ben geldim" deyiverdi. Mezar taşını öptü öptü.Yağmurdan dolayı çamurlaşan toprağa ellerini sürdü. Yüzüne sürdü. " Seni çok seviyorum babacığım" diye haykırdı. Hırkasının cebinden yarısı solmuş yaprakları dökülmüş tek bir gül çıkardı. Toprağının üzerine bıraktı. Gözleri dolmuş ağlamaya başlamıştı. Durmadan ağlamaya başlamıştı. " Canım babacığım doğumgünün kutlu olsun" diyebildi. Dizleri üstüne çöken
Maria yüzüstü babası Paulün mezarının üstüne düştü. Bir anda uyanan
Maria yemyeşil bir bahçe içinde buldu kendini. Yağmur durmuş güneş tüm güzelliğiyle parlamaktaydı.
Maria diye bir ses duydu. Sesin geldiği tarafa baktı. Babası Paul kollarını açmış bekliyordu. Sevinçle ona doğru koştu. Sarıldılar. Uzun bir süre ağladılar baba-kız. "Niye beni tek bıraktın" dedi
Maria. " Ben hep senin yanındaydım " diye cevapladı Paul." Bundan sonra hiç ayrılmayalım babacağım" dedi
Maria. "Ayrılmayacağız güzel kızım " diye cevapladı Paul. Gerçektende ondan sonra hiç ayrılmadılar.
Maria da babasının yanına defnedildiğinde hayat denen sınavları bitmiş ebedi kalacakları cennete adımlarını atmışlardı.
Hayat denen yolculuk sona erdiğinde bakalım bizler ulaşmak istediğimiz yerlere yanında olmak istediğimiz kişilere ulaşabilecek miyiz? Bütün yaşananların birer sınav olduğunu idrak ettiğimizde bedenimizin aslında birer askı olduğunu anlayacağız. Ve o gün geldiğinde bizler gitmiş olacağız.
canım arkadaşım biricitimin blogu : http://biricitinyeri.blogspot.com
Temsil-i Resim ALıntıdır.
Temsil-i Resim ALıntıdır.
harika yazmıssın ellerine sağlık canım arkadasım blogunun hayırlara vesıle olmasını dılıyorum:)
YanıtlaSilsüper bayıldım bayıldım:)
teşekkür ederim biricitim narçiçeğim. İnşallah hayırlı olur paylaşımlarımız bol hüzünlerimiz az olur umarım.
Silmımledım senı bakalım ılk mım yazın nasıl yapacaksın:))
YanıtlaSilhayırlısı olsun. yardımlarını esirgemezsen güzel olur kanımca.
Sil...İyiliksever bir narsistin günlüğünde gizlidir tüm dualar. Okumak serbest, anlamak yasak. Sınav yakınmış, sorular tuzak; Şarapça öğrensem iyi olacak...
YanıtlaSilteşekkürler.
Silblog dünyasına hoşgeldin! diyerek başlayayım (ben sanki yıllanmışım gibi:)
YanıtlaSilöykü çok güzel, eninde sonunda hep kavuşmalı, sevinçli sonlar olsun yeter :)
kalemine sağlık!
hoşbulduk teşekkür ederim samimi yaklaşımın için. genelde hüzün ağırlıklı hikayelerim olur ama içinde küçük sevinçler barındırır. Dileğimiz hepimizin hikayelerinin mutlu sonla bitmesi ancak hepsi öyle bitmiyor ne yazık ki.
Sil