25 Mayıs 2012 Cuma

..:: Çifte Toynak ::..


Bir kaç gün önce özel bir işlem için şişli postanesine gitmek üzere yola çıktım. Telefonumun müziklerinden şöyle dın dını dın dın dınn dın gibi sert mizaçlı bi müzik açtım yoldayım. Neden bilmem müzikler beni çok etkiler. Sanırım kurtlar vadisinden bir şarkıydı. Minibüsçüye para uzattım ve " şurdan bir şişli alır mısınız" ı öyle bir şiddetle ve öfkeyle söyledim ki. Şoför minibüsle evi üzerime yapacak gibi tırsak bi sesle " tamam abi buyur otur sen" dedi. Neyse bindik gidiyoruz zaman zaman ümit besen modunda zaman zaman racon kesmiyoruz kafa kesiyoruz modunda ilerliyoruz. Derken yaşlı bir ana kız bindi . Yaşlı teyzemize hemen yakındaki bi hanımefendi yer verdi. bende kalktım ama ağır abiyiz kalkışımız ağır oldu haliyle. Neyse kızı oturmadı yaşlı teyzenin. kızı dediysemde öyle çıtırcan ibibikgül filan değil hani. bildiğin orta üstü yaş olarak. Teyzeye yer veren hanımefendi kızcağız ben ve Teyzenin kızı ayaktayız gidiyoruz baktım ki benim verdiğim yere kimse oturmadı tam davranıyordum ki cart diye minibüs yolcu aldı. Bildiniz hooop o boş yere kuruldu. Teyzeye yer veren canım ülkemin canım kızlarından birey de hareketlenmişti oturmak içn .Bana bir bakışı vardı sanırsınız babasını doğramışım. "Madem yer verecektin beni niye kaldırdın yerimden" "ne bileyim sende yer vermek için kalkacağını" " senin yüzünden ayakta gideceğim bir sürü yolu" " banane bee ben mi dedim kalk yer ver alla alla " Der gibi bakıştık bi süre. Demedik ama öyle bi bakıştık ki sanırım tüm akrabalarımızın karşılıklı kulakları çınlamıştır. Neyse geldik şişliye. postaneye gidiyorum para çekicem. Evime yakın bi postane var ama oraya gitmem gerekiyordu. bir sıra numarası aldım ki o sıra gelene kadar insanın pipisi düşer. feci yoğundu. bende numara alırken ardındaki numarayı da aldım ki benden çok sonra gelen birine yardımcı olayım benim kadar çok beklemesin.Sıra yaklaştı yaklaştı 3-4 kişi kaldı . Güzelce bi bayan girdi içeri numarasına en az 70 kişi var. yaklaştım rutkay aziz ses tonuyla " Hanımefendi eğer isterseniz size 2. numaramı verebilirim bakınız 4 kişi sırada sadece " dedim. ne bekliyorum ? teşekkür ederim , mersi, saol panpa, ALLAH razı olsun gibi bişi. öyle olması lazım. bence yani. aldığım cevap şu : "Sizin gibiler 3 er 5 er numara almasa benim numaramda 70 kişi değil 30 kişi olurdu." Haklısınız dedim. özürümü de diledim.doğru söylüyorsunuz dedim. "benim gibi insanlar neden sizin gibi insanları düşünür ki? " diye düşündüm elinden tek hamleyle numarayı aldım. işlemi yapmak üzere bankoya giderken ben sordum ona usulca.
" Minibüsteki sanırım senin akraban. Katır soyundansınız sanırım toynaklarınızı yormayın. oturun şöyle daha çok var sizin numaraya."
İşlem bitip postaneden çıkarken öyle bir bakışı vardı ki görmeniz yaşamanız lazım. 
Artık evimde sıcacık kahvemi yudumlarken sayıklıyordum kendi kendime.
" Yok abi kesin aynı türden bunlar. yoksa mümkün değil 2 sinin de aynı gün tesadüf etmesi"
kendime de abi derim. saygıda kusur etmem neticede kaç yaşında adam yani.


Başka bir anımızla tekrar buluşmak üzere.
kantemori.


Resim Alıntıdır.

18 Mayıs 2012 Cuma

..:: VuslaT ::..


          Öncelikle bu yazıyı okuyan herkese kucak dolusu sevgiler ve saygılar göndüriyorum. Blog dünyası için çok yeniyim bu benim ilk yazım. Daha önce aynı yerde çalışma fırsatı bulduğum canım kadar çok sevdiğim biricit arkadaşımın önerisiyle blog yazmaya başlıyorum. İnşallah biricitin sayesinde yağan kar tanelerini sizlerin sayesinde büyük bir çığa dönüştürebiliriz. Burada dönem dönem anılarımı dönem dönem içimden geleni dönem dönem ise tamamiyle zihnimde oluşturduğum kısa hikayeleri paylaşacağım. Katılım gösterip yazılarımı okumak için vakit ayıracak tüm herkese şimdiden teşekkür ederim.

       Çok soğuk bir gecenin ardından başlayan yağmur maria için ölümden beterdi. Küçük çelimsiz bir kız çocuğuydu maria.12 yaşlarındaydı ancak zayıflıktan daha küçük görünüyordu. Üstündeki yırtılmış bir hırkası ve bi çok yerinden delinmiş pantolonu dışında birşeyi yoktu. Lepiska gibi saçları uzun zamandır yıkanamadığından artık çözülemiyordu. Herşey 1 sene önce olmuştu. Maria ve babası Paul Polonya'nın şirin bir köyünde yaşıyordu. Paul postanede gişe görevlisi olarak çalışmaktaydı Maria ise okuluna devam ediyordu. Tek katlı bahçeli evlerinde huzurlu bir yaşamları vardı. Paul eşini yıllar önce kaybetmişti ancak Maria üvey anne istemediği için evlenmemiş hayatını kızına adamıştı. Yaklaşık 40 yaşlarında hafif göbekli alnı açık bir adamı Paul. O gün her günki gibi Paul kızını okuluna bıraktı ve işine gitmek üzere yanından ayrıldı.  Maria okulun içine girmek üzereyken el sallamak için kızına bakan Paul hızla gelen aracın çarpmasıyla savruldu.  Maria donmuş kalmıştı. Elindeki kitabı yere düşürdü  Maria. Tek bir damla minicik yanağından aşağıya düştü. "Baba" diyebildi sadece. Marianın son cümlesi de bu oldu. O olaydan sonra bir daha konuşmadı. Okula da gitmedi. Sadece düşünüyordu. Küçücük elleriyle Tanrıya dua eder gibi bakıyordu sadece. Kendini suçluyor gibiydi. O günden sonra  dışarda parkta yatıyor sessizce ama hep derin ağlamaları oluyordu. İşte o  Maria bugün soğuk bir aralık gecesinde yağan yağmura esen rüzgara rağmen kartonlardan oluşan evinden hafif bir tebessümle çıktı. Yağmur şiddetini arttırdıkça küçük kızın adımları daha zorlaşmaktaydı. Yağmur damlaları sanki birer su damlası değil uzun ve keskin birer kılıçtı. Her biri saplanıyordu bedenine. Buna rağmen  Maria yılmadı yola devam ediyordu. Aslında çok uzak değildi gitmesi gereken yer. Gerek yağmur gerekse açlık minicik bedenin oraya ulaşmasını engelliyordu. Bir anda çıkan güçlü rüzgar  Maria yı yere düşürmüştü. Zaten ıslanmış olan bedeni şimdi tamamen ıslaktı. Kurutacak bir yeri de yoktu zamanı da. Durmadı Maria. Hırkasının cebine baktı orda olmasını istediği şey yerinde olduğunu görünce adımlarını hızlandırdı. Hava kapkaraydı gök delinmişçesine yağmur yağıyordu . Ürkek bedeni daha fazla dayanamadı dizleri üstüne çöktü  Maria. Ama kalkmalıydı devam etmeliydi. Kalktı biraz sendeledi ama yola devam etti. Ve nihayet hedefine ulaşmış olmanın keyfiyle yüzünde yarım bir tebessüm belirdi. Babası Paul'un mezarına ulaşmıştı. Bakışlarında artık bir güven vardı. O korkan ürkek kız gitmiş bir anda cesur ve gözleri parıldayan bir kız gelmişti. O günden sonra ilk kez cümleler döküldü." Babacığım ben geldim" deyiverdi. Mezar taşını öptü öptü.Yağmurdan dolayı çamurlaşan toprağa ellerini sürdü. Yüzüne sürdü. " Seni çok seviyorum babacığım" diye haykırdı. Hırkasının cebinden yarısı solmuş yaprakları dökülmüş tek bir gül çıkardı. Toprağının üzerine bıraktı. Gözleri dolmuş ağlamaya başlamıştı. Durmadan ağlamaya başlamıştı. " Canım babacığım doğumgünün kutlu olsun" diyebildi. Dizleri üstüne çöken  Maria yüzüstü babası Paulün mezarının üstüne düştü. Bir anda uyanan  Maria yemyeşil bir bahçe içinde buldu kendini. Yağmur durmuş güneş tüm güzelliğiyle parlamaktaydı.  Maria diye bir ses duydu. Sesin geldiği tarafa baktı. Babası Paul kollarını açmış bekliyordu. Sevinçle ona doğru koştu. Sarıldılar. Uzun bir süre ağladılar baba-kız. "Niye beni tek bıraktın" dedi  Maria. " Ben hep senin yanındaydım " diye cevapladı Paul." Bundan sonra hiç ayrılmayalım babacağım" dedi  Maria. "Ayrılmayacağız güzel kızım " diye cevapladı Paul. Gerçektende ondan sonra hiç ayrılmadılar.  Maria da babasının yanına defnedildiğinde hayat denen sınavları bitmiş ebedi kalacakları cennete adımlarını atmışlardı.



                     Hayat denen yolculuk sona erdiğinde bakalım bizler ulaşmak istediğimiz yerlere yanında olmak istediğimiz kişilere ulaşabilecek miyiz? Bütün yaşananların birer sınav olduğunu idrak ettiğimizde bedenimizin aslında birer askı olduğunu anlayacağız. Ve o gün geldiğinde bizler gitmiş olacağız.




canım arkadaşım biricitimin blogu : http://biricitinyeri.blogspot.com


Temsil-i Resim ALıntıdır.