20 Haziran 2012 Çarşamba

.. :: Bugün Neler Öğrendin (MİM) :: ..

Çok kıymetli canım arkadaşım biricitim yine yapmış yapacağını güzel bir MİM bulmuş bana paslamış. Bende ondan aldığım topu düzgün bir vuruşla ağlara göndermek arzusundayım. ( euro2012 devam ediyor idare edin :p )




Mim konusu bugün neler öğrendin?


        Çok sevdiğim şairlerden Can YÜCEL in bir dizesi geldi aklıma ; "Hayat dediğin bir gündür.. O da bugündür" 


         Burda anlatacaklarım bir günde ama bütün bir hayata yayılmış bir günde öğrendiklerimdir. İnsanoğlunun en büyük imtihanıdır yaşamak. Yaşarken bu hayatı ben; geride bıraktıklarıma dönüp baktığımda bir çok şeyi cebime koymuş olmanın gururunu yaşıyorum.


         Daha yaşımıza bile girmeden başlıyoruz öğrenmeye. Ölene kadar da sürüyor bu. Kalp gibi beyin gibi hiç durmadan bazen isteyerek bazende farketmeden öğreniyoruz bir şeyleri. Önce sesleri tanıyoruz hayatta sonra kokuları sonra etrafımızdaki nesneleri ve böyle akıp gidiyor.Bakalım bana bu hayat denen tiyatro neler öğretmiş , hangi durum bana neleri anlatmış..




Mutluluk denen şeyin sadece 50 kuruşa satılan bir kek olduğunu zihinsel ve bedensel engelli dayıma o keki verdiğimde gözlerindeki parlamadan öğrendim.     
Aşk denen şeyin aslında yalan olduğunu sonsuz sevginin ebedi olduğunu eşimle ayrı kalınca öğrendim.
Şüphe ve aşkın birarada yürümediğini ikisiyle yola devam edemeyeceğimi şüpheye düştüğümde öğrendim. 
Ben sevginin herşeyin üstünde olduğunu hatta ölümden bile güçlü olduğunu annemi kaybettiğimde öğrendim.
Hayatta en çok seven en çok yalnız kalanmış. Bunu da yaşayarak öğrendim.
Bir anne o evi bir arada tutan demirmiş meğer. O gittiğinde çöken evimizin molozlarının arasında öğrendim.
Herkesin nalıncı keseri gibi hayatı kendine yonttuğunda karşımızdaki kişiyi anlamanın tek yolunun sadece empati yapmak olduğunu öğrendim.
Gündelik koşturmacalardan sonra eve gelindiğinde yemekten yataktan yada herhangi bir şeyden öte "HUZUR" un olması gerektiğini öğrendim.
Bir kalbi en iyi samimiyetle doldurulabileceğini öğrendim.
Evi ev yapan bir ocağın kaynamasıymış meğer. Ocağımız kaynamadığında,yemek pişmediğinde gereksiz yere birbirimizi kırınca öğrendim.
Dil bilmenin ne demek olduğunu eşimin memleketinde bütün sohbete kahkaya curcunaya rağmen put gibi oturunca çok daha iyi anladım.
Bazen insanın kendi öz babasının bile 7 kat yabancıdan daha yabancı olabileceğini öğrendim.
Pozitif bakmanın hayatı güzelleştirdiğini geliştirdiğini öğrendim.
Umudun yaşama kaynağı olduğunu öğrendim.
Sabretmenin erdemini şükretmenin güzelliğini ve vuslatın hasretini eşimi beklerken öğrendim.
Ölümü engelleyemediğimi ancak son anlarını iyi geçirtebileceğimi sokakta araba çarpmış bir yavru köpeğin elimde kucağımda ölmesiyle öğrenebildim.
Gülümsemenin her mutsuz anı bozan bir sihirbaz olduğunu mutsuz olduğum zamanlarda öğrendim.


By Kantemori.


Resim Alıntıdır.

.. :: Takıntılar & Ben (MİM) :: ..



Canım Arkadaşım biricit beni MİM lemiş.Teşekkür ederim. Bende elimden geldiğince yanıtlamayua çalışacağım.


Buyur burdan tanı...


Takıntıların var mı yoksa kim takar takıntıları sallamışım dünyayı modunda mı yaşarsın hayatı.. 


            Herkes gibi benimde bazı takıntılarım var. Bazıları aa işte bu bende de var diyeceğiniz takıntılar bazıları yok artık diyebileceğiniz takıntılar. 


Çay bardağını sağ elini kullanan birine göre ters karıştırırım yoksa tat alamam ( sağ elini kullananlar saat yönünde çevirirler ben aksi tarafa )
İlginç gelebilir ancak ütüden fena tırsarım. Odada varsa bir böcek yakalamış gibi tutar atarım oda dışına. Ütü sıcak olmasa bile altına dokunamam.
Liseden kalma bir takıntı ise düz beyaz bir kağıda atılmış bi kaç çizginin uçlarına ok yapmak. Niye yaparım bende bilmem.
Sağ adımsız sokağa çıkmam adım atmam.
El şakalarının hiç birisini sevmem yapmam yapanı da sevmem tiksinirim.
Yeni tanışıyorsam biriyle mutlaka tırnaklarına bakarım. Geçerli bir durumu yoksa kaale almam söylediklerini dinlemem.
Hastane kokusunu sevmem. Midem bulanır başka biri içinde gitsek bi kaç dakkada bir hava almam gerekir.
Yabancı şarkıları bazılarının sözlerini ezbere bilmeme rağmen atmasyon söylemeyi severim.
Çocukken kim söylemişse (kar yağdığında yeryüzü gidermiş kar yağınca sert basarsan aşağı düşersin) sözünü hala uygular kar üstünde bir ceylan gibi sekerim :))
Çok konuşurum gına getiririm karşıdakine :)) ( seviyorum napayım :p )
Herşeyimi yanımdakiyle paylaşırım çikolata hariç !
her hafta aldığım mizah dergilerinden birini almazsam eksik hissederim  nasıl bulamam nasıl olmaz okumam gerek diye söylenirim alana kadar.
Hayatta en fazla takıntı yaptığım şey ise geçmişe ait bir konuda kafamda soru işareti olması. O soru işaretini giderene kadar tırıtırı yaparım.Taa ki o soru işareti noktaya dönene kadar.
Şimdilik aklıma gelenler bunlar.


Teşekkür ederim okuyan herkese.


By Kantemori.


Resim Alıntıdır.

16 Haziran 2012 Cumartesi

۩ SuperCELLMA ۩

Sevgili mini mini birler,
çalışkan ikiler.

Bugün burda hepimizin blog yazılarıyla tanıdığı
 supercellma' yı 
daha yakından tanıma fırsatı bulacağız.
Koşun ahaliiiiii !!!
Annemle babamın yaptığı en güzel şey benim iddiasını ortaya atan Supercellma  elbette doğruyu söylemektedir. Diğer kardeşlerini gördük mü ? Hayır ama süper kahramanlar yalan sözlemezler. Herkeslerden sakladığı çocukluk fotoğrafını ele geçirdik bakalım nasılmış supercellma küçükken..

Tanıyabildiniz mi ? Hayır hayır..Ağzı burnu dondurma olan değil. Onun yanındaki. Nerden mi anladım ? bakınız alt resim.

Gördüğünüz üzere 2 resimde de Supercellma yeni bir süperlik peşinde. Bakmayın cep mesajını okuyor gibi göründüğüne. O az sonra insanlık için uçacak. ( Ki olduğu yerde uçuyor olabilir süperinsan bu belli olmaz değil mi? )


Böyle bir gülüş var mıdır? 
Süperseniz evet vardır.

Konu dışı olacak ama sende süpersin oda süper. Meslektaş sayılırsın. 
Kırmızı don giymemesini veya illa giyecekse 
içine giymesini iletebilir misin kendisine?



böyle fasılmış eğlenceymiş pek sever supercellma. 
çıstaka çıstaka oynamaya da hayır demez hani.
Zaten kimse de demez niye diyelim ki tey tey teyy !!
Amaaaa süperde olsa oda bir insan 2 şey yolundan
çevirir supercellmayı. 
1-Kokoreç
2-Midye Dolma.

Tamam sende ünlü bir tablosun ama oldu mu?
Olmadı.
Süperlik öyle sonradan olan birşey değil.
Doğuştan gelmeli.


Supercellma nın doğal olarak çocukları da süper olacaktır. 
Anne olunca sorumluluklarda artacaktır tabiki. :)

Tişikkirlir Sipircillmi diyemiyeceğimiz için için ferah olsun :)
Böyle bir şey başına gelmeyecek : )(



Ama başına gelsin istediğim bir şey var...

Başına gelsin inşallah.
hatta
işala sübaneke dinimiz amin :=)


sözün özü bir arkadaşım sayesinde biricit sayesinde tanımış 
olduğum kendi güzel yüreği güzel gülmeyi seven 
gerçekten SÜPER bir insan SELMA.

Severek okuyorum yazılarını
Eğleniyorum okurken..

pek sanmıyorum ancak ola ki hala okumadıysanız

Supercellma bir tık ötenizdedir.


Sürç-i Lisan ettikse affola.

By Kantemori

Resimler: Süpercellma resimleri izin alınarak kullanılmış diğerleri internetten çalınmıştır.





14 Haziran 2012 Perşembe

♫ Mimlendim de duruldum. ♪♪♪

koştum ardından yoruldum binlerce mim gördüm de.... tırırınırım en son www.supercellma.blogspot.com nın MİM ine vurulduuuuum... tralaylay loyy... :))

Evet efenim Türk Sanat Musikisinden bir kupleyle sizlere merhaba demiş olduk. Güzel insan süpercellmanın beni mimlemesi sonucu ilk mim yazımı yazmaya karar verdim. Daha önce de mimlenmiştim ancak " mim ne ki la" dediğim için anlamamış ve yapamamıştım. Umarım keyif alırsınız okurken.

mutluluk nedir? Mutluluk güzel bakmaktır bana göre kısaca. Güzel bakabiliyorsanız güzel görüyorsunuzdur ki buda sizi mutlu etmeye yetecektir bana göre. ama illa ki bol görselli kısaca beni mutlu eden şeylere tanıklık edecez vallayi billayi şurdan şuraya adım atmayız diyorsanız birazdan yazıyorum benim çok kıymetli birbirinden değerli yükte hafif pahada eşsiz mücevherler gibi olan az ama öz takipçilerim. ( ki biri de kendimim zaten :)))

bana göre mutluluk ;



Gürcistan'dır.. Zira sevdiğim kadın yani " eşim" oradadır.




Tutkuyla birleşen kalplerdir.

    
şöyle deliksiz bir uykudur mesela..

 
çaydır .. 
hele ki dostlarla içiliyorsa en güzel içecektir.

Çikolatadır tabiki.. her çeşidinin müptelasıyımdır.

Bu sıcak havada şöyle buzzz gibi bi karpuz kimi mutlu etmezdi ki ?

Nefes alışımın sebebi.. EŞiM.. o olmasaydı 2 hidrojen olarak öyle boş boş dolanırdım evrende.Oksijenim benim . O geldi bana karıştı sonra  biz "SU" olduk.. çağlayan olduk sel olduk aktık gittik tüm güzel insanların kalbine..

Hamak... daha bişi demeye gerek yokki :)

Mizah... kesinlikle favorimdir.

Müziksiz Ruhun gıdasıdır derler sanırım benim ruhum obez.. 
Gözümü açtığım andan kapayana kadar ya dinler ya söylerim .


Mimleyen güzel insan süpercellma ya tekrar teşekkür ederim.
Uçarken pelerini buruşmaz işala sübaneke dinimiz amin :)


Kantemori.



Resimler [Ç]Alıntıdır




















25 Mayıs 2012 Cuma

..:: Çifte Toynak ::..


Bir kaç gün önce özel bir işlem için şişli postanesine gitmek üzere yola çıktım. Telefonumun müziklerinden şöyle dın dını dın dın dınn dın gibi sert mizaçlı bi müzik açtım yoldayım. Neden bilmem müzikler beni çok etkiler. Sanırım kurtlar vadisinden bir şarkıydı. Minibüsçüye para uzattım ve " şurdan bir şişli alır mısınız" ı öyle bir şiddetle ve öfkeyle söyledim ki. Şoför minibüsle evi üzerime yapacak gibi tırsak bi sesle " tamam abi buyur otur sen" dedi. Neyse bindik gidiyoruz zaman zaman ümit besen modunda zaman zaman racon kesmiyoruz kafa kesiyoruz modunda ilerliyoruz. Derken yaşlı bir ana kız bindi . Yaşlı teyzemize hemen yakındaki bi hanımefendi yer verdi. bende kalktım ama ağır abiyiz kalkışımız ağır oldu haliyle. Neyse kızı oturmadı yaşlı teyzenin. kızı dediysemde öyle çıtırcan ibibikgül filan değil hani. bildiğin orta üstü yaş olarak. Teyzeye yer veren hanımefendi kızcağız ben ve Teyzenin kızı ayaktayız gidiyoruz baktım ki benim verdiğim yere kimse oturmadı tam davranıyordum ki cart diye minibüs yolcu aldı. Bildiniz hooop o boş yere kuruldu. Teyzeye yer veren canım ülkemin canım kızlarından birey de hareketlenmişti oturmak içn .Bana bir bakışı vardı sanırsınız babasını doğramışım. "Madem yer verecektin beni niye kaldırdın yerimden" "ne bileyim sende yer vermek için kalkacağını" " senin yüzünden ayakta gideceğim bir sürü yolu" " banane bee ben mi dedim kalk yer ver alla alla " Der gibi bakıştık bi süre. Demedik ama öyle bi bakıştık ki sanırım tüm akrabalarımızın karşılıklı kulakları çınlamıştır. Neyse geldik şişliye. postaneye gidiyorum para çekicem. Evime yakın bi postane var ama oraya gitmem gerekiyordu. bir sıra numarası aldım ki o sıra gelene kadar insanın pipisi düşer. feci yoğundu. bende numara alırken ardındaki numarayı da aldım ki benden çok sonra gelen birine yardımcı olayım benim kadar çok beklemesin.Sıra yaklaştı yaklaştı 3-4 kişi kaldı . Güzelce bi bayan girdi içeri numarasına en az 70 kişi var. yaklaştım rutkay aziz ses tonuyla " Hanımefendi eğer isterseniz size 2. numaramı verebilirim bakınız 4 kişi sırada sadece " dedim. ne bekliyorum ? teşekkür ederim , mersi, saol panpa, ALLAH razı olsun gibi bişi. öyle olması lazım. bence yani. aldığım cevap şu : "Sizin gibiler 3 er 5 er numara almasa benim numaramda 70 kişi değil 30 kişi olurdu." Haklısınız dedim. özürümü de diledim.doğru söylüyorsunuz dedim. "benim gibi insanlar neden sizin gibi insanları düşünür ki? " diye düşündüm elinden tek hamleyle numarayı aldım. işlemi yapmak üzere bankoya giderken ben sordum ona usulca.
" Minibüsteki sanırım senin akraban. Katır soyundansınız sanırım toynaklarınızı yormayın. oturun şöyle daha çok var sizin numaraya."
İşlem bitip postaneden çıkarken öyle bir bakışı vardı ki görmeniz yaşamanız lazım. 
Artık evimde sıcacık kahvemi yudumlarken sayıklıyordum kendi kendime.
" Yok abi kesin aynı türden bunlar. yoksa mümkün değil 2 sinin de aynı gün tesadüf etmesi"
kendime de abi derim. saygıda kusur etmem neticede kaç yaşında adam yani.


Başka bir anımızla tekrar buluşmak üzere.
kantemori.


Resim Alıntıdır.

18 Mayıs 2012 Cuma

..:: VuslaT ::..


          Öncelikle bu yazıyı okuyan herkese kucak dolusu sevgiler ve saygılar göndüriyorum. Blog dünyası için çok yeniyim bu benim ilk yazım. Daha önce aynı yerde çalışma fırsatı bulduğum canım kadar çok sevdiğim biricit arkadaşımın önerisiyle blog yazmaya başlıyorum. İnşallah biricitin sayesinde yağan kar tanelerini sizlerin sayesinde büyük bir çığa dönüştürebiliriz. Burada dönem dönem anılarımı dönem dönem içimden geleni dönem dönem ise tamamiyle zihnimde oluşturduğum kısa hikayeleri paylaşacağım. Katılım gösterip yazılarımı okumak için vakit ayıracak tüm herkese şimdiden teşekkür ederim.

       Çok soğuk bir gecenin ardından başlayan yağmur maria için ölümden beterdi. Küçük çelimsiz bir kız çocuğuydu maria.12 yaşlarındaydı ancak zayıflıktan daha küçük görünüyordu. Üstündeki yırtılmış bir hırkası ve bi çok yerinden delinmiş pantolonu dışında birşeyi yoktu. Lepiska gibi saçları uzun zamandır yıkanamadığından artık çözülemiyordu. Herşey 1 sene önce olmuştu. Maria ve babası Paul Polonya'nın şirin bir köyünde yaşıyordu. Paul postanede gişe görevlisi olarak çalışmaktaydı Maria ise okuluna devam ediyordu. Tek katlı bahçeli evlerinde huzurlu bir yaşamları vardı. Paul eşini yıllar önce kaybetmişti ancak Maria üvey anne istemediği için evlenmemiş hayatını kızına adamıştı. Yaklaşık 40 yaşlarında hafif göbekli alnı açık bir adamı Paul. O gün her günki gibi Paul kızını okuluna bıraktı ve işine gitmek üzere yanından ayrıldı.  Maria okulun içine girmek üzereyken el sallamak için kızına bakan Paul hızla gelen aracın çarpmasıyla savruldu.  Maria donmuş kalmıştı. Elindeki kitabı yere düşürdü  Maria. Tek bir damla minicik yanağından aşağıya düştü. "Baba" diyebildi sadece. Marianın son cümlesi de bu oldu. O olaydan sonra bir daha konuşmadı. Okula da gitmedi. Sadece düşünüyordu. Küçücük elleriyle Tanrıya dua eder gibi bakıyordu sadece. Kendini suçluyor gibiydi. O günden sonra  dışarda parkta yatıyor sessizce ama hep derin ağlamaları oluyordu. İşte o  Maria bugün soğuk bir aralık gecesinde yağan yağmura esen rüzgara rağmen kartonlardan oluşan evinden hafif bir tebessümle çıktı. Yağmur şiddetini arttırdıkça küçük kızın adımları daha zorlaşmaktaydı. Yağmur damlaları sanki birer su damlası değil uzun ve keskin birer kılıçtı. Her biri saplanıyordu bedenine. Buna rağmen  Maria yılmadı yola devam ediyordu. Aslında çok uzak değildi gitmesi gereken yer. Gerek yağmur gerekse açlık minicik bedenin oraya ulaşmasını engelliyordu. Bir anda çıkan güçlü rüzgar  Maria yı yere düşürmüştü. Zaten ıslanmış olan bedeni şimdi tamamen ıslaktı. Kurutacak bir yeri de yoktu zamanı da. Durmadı Maria. Hırkasının cebine baktı orda olmasını istediği şey yerinde olduğunu görünce adımlarını hızlandırdı. Hava kapkaraydı gök delinmişçesine yağmur yağıyordu . Ürkek bedeni daha fazla dayanamadı dizleri üstüne çöktü  Maria. Ama kalkmalıydı devam etmeliydi. Kalktı biraz sendeledi ama yola devam etti. Ve nihayet hedefine ulaşmış olmanın keyfiyle yüzünde yarım bir tebessüm belirdi. Babası Paul'un mezarına ulaşmıştı. Bakışlarında artık bir güven vardı. O korkan ürkek kız gitmiş bir anda cesur ve gözleri parıldayan bir kız gelmişti. O günden sonra ilk kez cümleler döküldü." Babacığım ben geldim" deyiverdi. Mezar taşını öptü öptü.Yağmurdan dolayı çamurlaşan toprağa ellerini sürdü. Yüzüne sürdü. " Seni çok seviyorum babacığım" diye haykırdı. Hırkasının cebinden yarısı solmuş yaprakları dökülmüş tek bir gül çıkardı. Toprağının üzerine bıraktı. Gözleri dolmuş ağlamaya başlamıştı. Durmadan ağlamaya başlamıştı. " Canım babacığım doğumgünün kutlu olsun" diyebildi. Dizleri üstüne çöken  Maria yüzüstü babası Paulün mezarının üstüne düştü. Bir anda uyanan  Maria yemyeşil bir bahçe içinde buldu kendini. Yağmur durmuş güneş tüm güzelliğiyle parlamaktaydı.  Maria diye bir ses duydu. Sesin geldiği tarafa baktı. Babası Paul kollarını açmış bekliyordu. Sevinçle ona doğru koştu. Sarıldılar. Uzun bir süre ağladılar baba-kız. "Niye beni tek bıraktın" dedi  Maria. " Ben hep senin yanındaydım " diye cevapladı Paul." Bundan sonra hiç ayrılmayalım babacağım" dedi  Maria. "Ayrılmayacağız güzel kızım " diye cevapladı Paul. Gerçektende ondan sonra hiç ayrılmadılar.  Maria da babasının yanına defnedildiğinde hayat denen sınavları bitmiş ebedi kalacakları cennete adımlarını atmışlardı.



                     Hayat denen yolculuk sona erdiğinde bakalım bizler ulaşmak istediğimiz yerlere yanında olmak istediğimiz kişilere ulaşabilecek miyiz? Bütün yaşananların birer sınav olduğunu idrak ettiğimizde bedenimizin aslında birer askı olduğunu anlayacağız. Ve o gün geldiğinde bizler gitmiş olacağız.




canım arkadaşım biricitimin blogu : http://biricitinyeri.blogspot.com


Temsil-i Resim ALıntıdır.